Sayfalar

5 Haziran 2016 Pazar

BİLEREK VEYA BİLMİYEREK NE ŞEKİLDE OLURSA OLSUN GÜNAHKARA DÜŞEN GÖREV

BİLEREK VEYA BİLMİYEREK NE ŞEKİLDE OLURSA OLSUN GÜNAHKARA DÜŞEN GÖREV
 Ne şekilde olursa olsun. günah işleyen yapması gereken günahların iki görevi vardır.
 a) İşlediği günahın hemen peşinden pişmanlık duyarak tevbe etmek,
 b) İşlediği günahı ortadan kaldıracak bir iyilik yapmaktır. Eğer nefsine mağlub oluyor da, şehvetine esir düşüyor ve böylece de günahına tevbe edemiyorsa, birinci görevini yapmamış demektir. Buna rağmen kendini sakınmalı, hiç olmazsa ikinci görevini yapmaya çalışmalı ve günahın hemen sonrasında onu giderecek bir iyilik yapmalıdır. Böylece iyilikle kötülüğü birbirine karıştırmış olur. Çünkü ister kalb ile, ister organlarla olsun, yapılan kötülükleri, yine bunlarla yapılacak olan iyilikleri ortadan kaldırır. Yaptığı iyilik yaptığı kötülüğün zıddı olmalıdır. Yani kötülüğü hangi uzuv ile yaptı ise iyiliği de o uzvu hatta bütün organları ile yapmalıdır.
 Kalbiyle yapacağı iyilik:
 Allah'a yalvarıp onun affını istemek, ona karşı efendisinden kaçan köle gibi mahcub bir vaziyet almak ve bunu kibrin zıddı olan aşağılık ile uzuvlarında göstermek ve iyilik yapmaya kalben niyet etmektir.


 Dili ile yapacağı iyilik:
 İşlediğin hatayı Allah'a karşı itiraf edip ondan kendini af etmesi için yalvarmak ve "Allah'ım, günah işleyerek kendime zulmettim, günahlarımı affet, beni bağışla" diyerek dua ve zikir kitablarında izah ettiğimiz, çeşitli af ,dileme şekillerini tatbik etmek ve dualarını okumaktır.
 Diğer uzuvları ile yapacağı iyilik:
 İbadeti şekil ve miktar yönünden artırmak ve çokça sadaka vermektir. İşlenen bir günahın peşinden sekiz çeşit iyilik yapıldığı zaman, onun affa uğruyacağının ümid edileceği gelen eserlerde bildirilmiştir. Bunların dördü kalb ile ilgilidir.
 a) Tevbe etmek ve tevbeye azmetmek,
 b) Günahlardan uzak durmayı istemek, ,
 c) Azaba uğrıyacağından korkmak,
 d) Affedileceğini ümid etmektir.
 Diğer dördü de organların yapacağı iştir.
 a) Yaptığı kötülüğün sonrasında iki rekât nafile namazı kılmak,
 b) Yetmiş defa istiğfarda bulunmak,
 c) Yüz defa "Sübhanellahi'l -azim ve bihamdehi" demek,
 d) Bir gün oruç tutmak ve bir miktar sadaka vermektir.
 Sahâbelerden bazıları diyor ki:
 "Bizim güvendiğimiz, dayandığımız ve hayatımızda bize gûven veren iki şey vardı.
 a) Biri, Resulûllah idi. O gitti.
 b) Diğeri ise, istiğfardır. Eğer onu da bırakırsak mahvolur gideriz.
 Bizim bu konuda diyeceğimiz şudur:
 Kalbin katılmadığı ve ortak olmadığı, sadece adet yerini bulsun diye gaflet ederek ve sadece dil ile "Estağfurullah" demek gerçekten yalancıların tevbesidir. Bu aynen cehennemin hâli anlatıldığı zaman kalben değil sadece dili ile "Estağfurullah" demesine benzer. Bu durumlara sadece dilin hareket etmesi denir ki, bunun kişiye faydası yoktur. Yalnız bu dediklerine kalben katılır ve içten gelen bir istek ve ihlâs ile söylerse, bu da elbette bir iyiliktir ve bu çeşit bir af dileme onun günahlarını yok edebilir.
 Yüce Allah buyuruyor ki:
 "(Habibim) tevbe eden, ibadette bulunan, hamdeden, oruç tutan, rukû ve secde yapan (namaz kılan), iyiliği emredip kötülükten alıkoyan ve Allah'ın şeriatının hükümlerini koruyan mü'minlere Cenneti müjdele." (Tevbe Suresi, ayet: 112)
 Gaye şudur: Tevbenin iki sonucu vardır.
 a) Geçmiş günahların affedilmesi,
 b) Tevbe sayesinde yüksek makamlardan vazgeçip Allah'ın sevgili kulları arasına girmesidir.
 Günahlardan affedilmelerinin bir takım dereceleri vardır. Bir kısmı işlediği günahı kökünden söker atar. Bir kısmı da günahım azaltır. Durum tevbenin derecesine ve şekline göre değişir. Başlangıçta her ne kadar ısrar bağlarını bütünüyle çözemezse de, kalb ile af dileme ve uzuvlarla iyiliklerde bulunmak, bütünüyle boştur, faydasızdır" denemez. Bunu hiç yapılmamış gibi kabul etmek doğru olmaz. Belki şahit olanlar ve bâsiret sahipleri kat'î bir şekilde bilir ve inanırlar.
 Yüce Allah buyuruyor ki:
 "Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun karşılığını görecek."
 (Zilzal Suresi, ayet: 7)
 Allah'ın buyurduğu bu ayet çok doğrudur ve kalb ile Allah'tan af dilemek ve tevbe etmekte zerre kadar hayırdan hâli değildir. Bu aynen bir tüyün çok hassas bir teraziye ağırlık vermesine benzer. Eğer bir tüyde ağırlık olmasaydı, ikinci tüy de onun gibi olurdu ki, bu ağır kelimesinin imkânsızlığı ortaya çıkar. Bu sebeple zerreler bile hesaba dahil olur. Sevab tarafına zerre bile etki edebilir.
 Bunun içindir ki; kıymeti yok deyip zerre kadar küçük de olsa iyilikleri sakın ihmal etme ve kötülüklere yaklaşma. Bu elbisede ufak bir yırtık olduğu zaman hemen onu dikmek icap ettiği gibidir.
 Adam "bunun zararı yok" deyip buna kulak asmazsa. sonunda o delik gittikçe büyür ve yama yapılamıyacak bir hâl alır. Bu gafil, bütün elbiselerin hattâ bütün âlemin zerrelerden meydana geldiğini bilmiyor. Demek oluyor ki, kalb ile de olsa, yalvarıp, Allah'tan af dilemek, Allah'ın asla ziyan. etmiyeceği bir iyiliktir. Kalb ile yapılan bir tarafa sadece dil ile yapılan af dileme de bir iyilik sayılır.
 Bir müslümanın aleyhinde konuşup gıybetini yapmak veya boş sözler ile dili meşgul etmekten ise, gafletiyle bile olsa yapılan af dileme tabii ki, daha hayırlıdır. Bu af dileme, susmaktan daha iyidir., Bunlara nisbetle üstünlüğü açık olmakla beraber, kalb ile yapılan af dilemenin yanında daha zayıftır.
 Bir mürid, Osman Mağribi'ye sordu ki:
 - Kalbim bazen gaflette olduğu halde dilimle Allah'ı zikrediyor ve Kur'an okuyorum. Bu yaptığım işin hükmü nedir? Mağribi dedi ki:
 - Uzuvlarını hayır yolda kullandıran Allah'a hamdet. Zikirde daim ol ve bu uzuvlarını boş şeylerde kullanma!
 Mağribinin bu sözleri gerçeğin ta kendisidir. Ne şekilde olursa olsun uzuvları hayırda kullandırmaya çalışmak, onu adet hâline getirir de böylece birçok günahları işlemeye mâni olmuş olur. Meselâ dilini Allah'tan af dilemeye alıştıran kimse, başka birinin yalan konuştuğunu gördüğü zaman, hemen: "Estağfirullah" der. Ama bunlara alışmayan ve bu nevi boş sözlerle, boş işlerle uğraşan kimseye: "Neden yalan söylüyorsun?" diye çatar, "Allah'a sığınırım" demeyi alışkanlık haline getiren kimse bir kötülüğü gördüğü zaman" Bundan Allah'a sığınırız" der, fakat boş sözlere alıştığı zaman, "Allah ona lânet etsin" der. İki misalde de görüldüğü gibi, konuşmanın bir çeşidi ile kurtuluşa eriyor, diğeri ile de günah işliyor. Kurtuluş üzere olması, dilini iyi şeklere alıştırmış olmasının güzel sonucudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız bizim için önemlidir.