Sayfalar

30 Mart 2012 Cuma

Hz. Mehdî ve deccâlın alâmetleri


Soru: Hz. Mehdî'nin ve Deccâl'ın çoktan gelip geçtiği söyleniyor. Bunların alâmetleri nelerdir? Hz. Îsâ da ikinci defa gelmiş midir?
Cevap
: Şimdi değil, her devirde câhil kimseler, ba'zı şahıslara Mehdî demişlerdir. Hattâ dengesi bozuk ba'zı kimseler kendilerine Mehdî demişlerse de, Hz. Mehdî'nin hadîs-i şerîfle bildirilip ehli olan âlimlerce açıklanan birçok alâmetileri vardır. İbni Hacer-i Mekkî hazretlerinin (Alâmât-i Mehdî), İmâm-ı Süyûtî hazretlerinin (El-bürhan) ve İmâm-ı Şa'rânî hazretlerinin (Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubî) kitaplarında iki yüze yakın alâmeti bildirilmektedir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: (Kıyâmet kopmadan önce, Allahü teâlâ, benim evlâdımdan birini yaratır ki, ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur. Ondan önce dünya zulümle dolu iken, onun zamanında adâletle dolar.) [Tirmizî]
(Yeryüzüne dört kişi mâlik oldu. İkisi mü'min, ikisi kâfir idi. Mü'min olan Zülkarneyn ile Süleymân aleyhisselâm idi. Kâfir olan ikisi de, Nemrûd ile Buhtunnasar idi. Beşinci olarak, benim evlâdımdan biri yeryüzüne mâlik olacaktır.) [İ.Süyûtî]

6- Ebul Hasan Harkanî

6- Ebul Hasan Harkanî
Ebül Hasan-ı Harkânî hazretleri, insanları Hakka davet eden, onlara doğru yolu gösterip, gerçek mutluluğa kavuşturan ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin altıncısıdır. Büyük İslâm âlimi Bâyezîd-i Bistâmî'nin rûhâniyetinden istifâde ederek yükselmişti. Zamanının kutbu idi.
Bir gün Dr. İbni Sîna, Şeyh Ebül Hasan Harkanî hazretlerini evinde ziyârete geldi. Hanımı, ters birisi idi, adeta onu azarlayarak, ormana gittiğini söyledi. İbni Sînâ ormana giderken, Şeyhin, odun yüklü bir arslanla geldiğini gördü."Bu ne hâl?" diye sorunca, "Evimdeki kurdun sıkıntı yükünü taşıdığım için, bu kurt da bizim yükümüzü taşıyor." buyurdu.
Sultan Mahmûd Gaznevî, bütün Asya'ya hâkim olduğu zamanda, Harkan şehrine yakın gelmişti. Birkaç adamını, Harkan'a Şeyhe göndermiş ve onu yanına çağırmıştı. Şeyh hazretleri, bir özür beyan ederek gitmedi. Durum, Sultana bildirilince, "Haydi kalkın, demek ki o, bizim sandığımız kimselerden değildir. Biz ona gidelim." dedi. Sonra kendi elbisesini Kadı İyad'a giydirdi ve kendisi de silahtar olarak, Kadı İyad'ın yanında Şeyhin evine girdi. Sultan selâm verince, Şeyh hazretleri selâmını aldı. Fakat ayağa kalkmadı. Sultan, Şeyhe; "Niçin ayağa kalkmadınız?" diye sorunca, Şeyh, "Madem ki seni öne geçirmişler, yanıma gel bakalım." dedi. Soruya o anda cevap vermedi.

29 Mart 2012 Perşembe

Reenkarnasyona (yeniden doğuşa) inanan dinden çıkar mı ?


Soru: Ölmüş kimselerin rûhları, çocuk, hayvan veya bitkiye geçiyormuş. Bir çocuk, rûhunu aldığı kimsenin geçmiş hayatında bahsedip, meselâ, "Ben yüz sene önce şunları yapmıştım." diyormuş. Ölenin rûhu başkasına geçer mi?
Cevap: Bu bâtıl inan
ç daha çok Hindu ve Budistlerde vardır. İslâmiyyette tenâsüh (reenkarnasyon] yoktur. Ya'nî ölen kimsenin rûhu başkasına geçmez. Yahut bir kimse birkaç defa dünyaya gelmez. Daha çok dine inanmayan kimseler, reenkarnasyondan bahsediyorlar. Dine inanmayan biri, eğer dinden bahsediyorsa, elbette samîmiyetinden şüphe edilir. Bunların asıl maksadı dini yıkmaktır. Bunlar, dine inanır görünüp, genel olarak, içkinin az içilirse günah olmadığını, tesettürün Kur'ânda olmadığını, lüzûmsuzluğunu, Cennet ve Cehennemin dünyada olduğunu yazıp çizerler. Hz. Adem'i inkâr etmek için ilk insanların vahşi olduğunu, maymundan geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki Allahü teâlâ, bütün eşyânın ilmini, san'atını Hz. Âdem'e öğrettiğini bildiriyor. (Bekara 31) Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan gibi canlı varlık bulunmadığını bildirdiği için, din düşmanları, Ufo diye bir yalan uydurdular. Allaha inanmazlar, "Gök tanrıları" derler, "Tanrıların arabaları" diye roman yazarlar. "Çamur At İz Bıraksın" Falın, ilmî hiçbir değeri olmadığı, asılsız olduğu herkesçe bilindiği halde, sırf İslâmiyet falı kötülüyor diye gazetelerinde fal ile ilgili yazılar, yorumlar yayınlarlar. Asıl kendileri hurâfeci olduğu halde, müslümanlara iftira ederler. Kısacası bunlar, dini yıkmak için açıkça değil, böyle te'vîlli, dolaylı yollardan dine saldırırlar, "tutmazsa da iz bırakır" ümidiyle, İslâmiyete çamur atmaya çalışırlar. Bunların sözünün dinde bir değeri olmaz. Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadîs-i şerîfle sabittir. İnsanın his ve hareket sinirlerine te'sîr ederek, hareket ve ses hâsıl ederler. İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle Roma'da ve Peşte'de, son zamanlarda Adana ve Hatay'da konuşan çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak memleketlerdeki veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, ba'zı kimseler, bu çocukların iki rûhlu olduğunu veya başka insanın rûhunu taşıdığını sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir. İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki: (Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka oldukları gibi, aynı boy ve şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Bu yazımız anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzûm kalmaz. Çünkü, o organların kendileri değil, benzerleri yaratılacaktır.) (Onlar, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'ın, kendileri gibilerini de, [benzerlerini de] yaratmaya kâdir olduğunu düşünmediler mi?) [İsrâ 99]
Beden Değişir, Ruh Değişmez


Elmas Sözler 4

28 Mart 2012 Çarşamba

Kıyamet ne zaman kopacak? Kıyâmet alâmetleri nelerdir?


Soru: Kıyâmet ne zaman kopacaktır, belli başlı alâmetleri var mıdır?
Cevap: Kıyâmetin ne zaman kopacağı bildirilmemiş, (Onu ancak Allah bilir) buyurulmuştur. (A'râf 187, Ahzâb 63) Kıyâmetin kopmasına yakın çeşitli alâmetler çıkacaktır. Kurân-ı kerîmde buyuruluyor ki: (Rabbinin ba'zı âyetleri [alâmetleri] geldiği gün, önce îmân etmemiş veya îmânında bir hayır kazanmamış olana, o günkü îmânı fayda vermez.) [En'âm 158] Ba'zı âyetlerden maksat, Güneş'in batıdan doğması gibi Kıyâmet alâmetidir. &127On büyük alâmet çıkmadıkça Kıyâmet kopmıyacağı hadîs-i şerîfle bildirmiştir.
Büyük alâmetler
1-
Mehdî gelecektir. Babası Abdullah, annesi Âmine'dir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Mehdî'nin başı hizâsında bir bulut olacak, buluttan bir melek "Bu Mehdîdir, sözünü dinleyin" diyecektir.) [Ebû Nuaym]
2- Deccâl gelecektir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Deccâl çıkınca, tanrı olduğunu söyler. Onun tanrı olduğuna inananın îmânı gider.) [İbni Ebî Şeybe]
3-
Hz. Îsâ gökten inecektir. Kurân-ı kerîmde buyuruluyor ki: (Allah'ın resûlü Meryem oğlu Îsâ'yı öldürdük dedikleri için yahûdîleri la'netledik. Onlar Îsâ'yı öldürmediler, asmadılar da. Öldürülen, kendilerine Îsâ gibi gösterildi.) [Nisâ 157] Hz. Îsâ göğe kaldırılmıştır. (Nisâ 158) (Elbette o [Hz. Îsâ'nın Kıyâmete yakın gökten inmesi], Kıyâmetin yaklaştığını gösteren bilgidir. Sakın bunda şüphe etmeyin.) [Zuhruf 61-Tibyân]

Kur'an-ı Kerim tüm sûreler (mp3)

Bu paylaşım için ALLAH razı olsun demeniz yeterlidir. Tüm bölümlerde linkleri ziyaretçilerin görmesi yasaktır ancak bu bölümde üye olmaksızın herkes sureleri indirebilir.
Ve yine yüce KURAN’I KERİM´i böylesine güzel okuyan müslüman kardeşimizden de ALLAH razı olsun.

Linkleri sürekli güncel tutucaz olası link arızalarini özel mesaj yolu ile birdiriniz. 5 Part halinde tüm sureleri indirmek için partlara tıklayın


Hz Hud'un ve Şeyban-ı Rai'nin Çizgisi

Elmas Sözler 3

5- Bayezid-i Bistamî

5- Bayezid-i Bistamî
Bayezidi Bistami hazretleri, insanları Hakka dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, gerçek saadete kavuşturan ve kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velilerin beşincisidir. Arifler sultanı diye meşhurdur. İsmi Tayfûrdur. Üveysi idi. Kendisinden kırk yıl önce vefat eden İmâm-ı Cafer-i Sadık hazretlerini ruhaniyetinden istifâde etti.113 âlimden ilim öğrenmiştir. Son derece âlim, fâdıl ve edib idi.
Daha annesinin karnında iken kerâmetleri görülmeye başladı. Annesi ona hâmile iken şüpheli bir şeyi ağzına alacak olsa, onu geri atıncaya kadar karnına vururdu. Çocukken bir gün câmi avlusunda oynuyordu. Şakik-i Belhi hazretleri, "Bu çocuk büyüyünce zamanının en büyük velisi olacak." buyurdu. Hadis âlimlerinden bir zat, onu görünce çok hoşuna gitti. "Güzel çocuk, namaz kılmasını biliyor musun?" dedi. Bayezid-i Bistami, "Evet Allah dilerse becerebiliyorum." cevabını verince; "Nasıl?" diye sordu. O da "Buyur yâ Rabbi! Emrini yerine getirmek üzere tekbir alıyor, Kur'ân-ı kerimi tane tane okuyor, tazim ile rükuya varıyor, tevazu ile secde ediyor, vedalaşarak selam veriyorum." deyince, o zat hayran kalarak; "Ey zeki çocuk! Sende bu fazilet ve derin anlayış varken, insanların başını okşamalarına niçin izin veriyorsun?" diye sordu. Ona, "Onlar beni değil, Allahü teâlânın beni süslediği o güzelliği meshediyorlar. Bana ait olmayan bir şeye dokunmalarına engel olmam uygun olur mu?" dedi.

27 Mart 2012 Salı

Alak Suresi (Okuyan:İsmail Biçer)

Peygamberimizin Dualarından Örnekler – Peygamberimiz Nasıl Dua Ederdi


peygamberimiz nasıl dua ederdi – peygamberimizin en güzel duaları O (S.A.V) duasına Cenab-ı Hakk’a övgü ile başlardı
Resulullah (asm) bir duaya başlarken mutlaka:
“Lütfu bol olan, ulu ve yüce Rabbimi bütün noksanlıklardan tenzih ederim.” ifadesiyle başladığını duymuşumdur. (İbn-i Ebi Şeybe)
O (asm) duasının başında ve sonunda mutlaka ayet okurdu
Resulullah (asm) yüz kere dua etmiştir. Her birinde:
“Ey Rabbimiz bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” ayetiyle başlar ve yine aynı ayetle bitirirdi. Eğer iki dua yapacaksa mutlaka onlardan
birinde sadece bu ayeti okurdu.” (Ebu’l Hasan Bin Ed Dahhak)
Peygamber Efendimiz (asm) dualarının başında ve sonunda salavat getirir ümmetine de bunu tavsiye ederdi
“Bazı şerait dahilinde dua makbul olur. Kabulün ictimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle dua edileceği vakit istiğfar ile manevi temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikr etmeli ve ahirde yine salavat getirmeli. Çünkü iki makbul dua ortasında bir dua makbul olur.” (Sözler)
“Muhammed ve onun Ehl-i Beyt’ine, Salat ve selam getirmedikçe dua ile Allah arasında bir perde vardır.” (İmam Suyuti)

Padişah İle Leyla

4- Cafer-i Sadık


Câfer-i Sâdık hazretleri, Ehl-i beytten olup, on iki imâmın altıncısı, insanları Hakka davet eden; doğru yolu göstererek, saadete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin dördüncüsüdür. Babası Muhammed Bâkır, dedesinin dedesi Hz. Ali’dir. Oğlu Musa Kâzım, on iki imamın yedincisidir.
İlim ve fazîlette zamanının bir tanesi oldu. Din bilgilerinde olduğu gibi, zamanının bütün fen ilimlerinde de söz sahibiydi. Yetiştirdiği talebeler, cebir ve kimya ilimlerinde çeşitli keşifler yapmışlar, bu ilimlerin temel sistematiğini kurmuşlardır. Fizik ve kimya ilimlerinin konusunu teşkil eden madde ve onlar üzerindeki bilgisi pek çoktu. Kimyanın babası sayılan Cabir de, Câfer-i Sâdık'ın talebesidir.
İmâm-ı Câfer'in en meşhur talebesi, olan İmâm-ı a'zâm, Câfer-i Sâdık'ın sohbetlerine iki sene devâm ederek, o gizli ve açık mârifet kaynağından ilim ve evliyalık yolunda çok faydalandı. İmâm-ı a'zam, onun huzurunda kavuştuğu yüksek mertebeleri anlatmak için; "O iki sene olmasaydı, Numan helâk olmuştu." buyurmuştur. 

26 Mart 2012 Pazartesi

3- Kasım bin Muhammed


Kasım bin Muhammed hazretleri, tabiinin büyüklerinden ve Medine'de yetişen ve kendilerine "fukaha-i seb'a" adı verilen yedi büyük âlimden biridir.
İnsanları Hakka davet eden onlara doğru yolu gösterip, hakiki saadete kavuşturan ve kendilerine "silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velilerin üçüncüsüdür.
Babası Muhammed, Hz. Ebu Bekir'in oğludur. İmam-ı Zeynel- âbidin ile de teyze çocuklarıdır.Babası şehid edilip küçük yaşta yetim kalınca, halası Hz. Aişe validemizin yanında büyüdü. Eshab-ı kiramdan birçoğuna yetişmiş ve onlardan ilim öğrenip başta halası Hz. Aişe, Ebu Hüreyre, ibni Abbas ve ibni Ömer gibi meşhur sahabilerden hadis-i şerif rivayetinde bulundu.
Tasavvuf ilminde mütehassıstı. Vera ve takvada eşi ve benzeri yoktu.
Resulullah efendimiz, tasavvuf ilminin bu yüksek marifetlerinin hepsini, bu zatın dedesi olan Hz. Ebu Bekr-i Sıddik'ın kalbine akıttı. O, ruh ilminde de bir mütehassıs oldu.
Hz. Ebu Bekr-i Sıddik da Resulullah'tan aldığı bu feyizleri, Eshab-ı kiramdan Selman-ı Farisi'nin kalbine akıttı. Ruhu yükselten ve onu besleyen bu marifetlere, Muhammed bin Kasım da, Selman-ı Farisi'nin sohbetlerinde bulunarak yetişip bir ruh mütehassısı olmuştu.
Silsile-i aliyye büyüklerinin dördüncüsü olan İmam-ı Cafer-i Sadık da, Kasım bin Muhammedin sohbetinden feyz aldı.

Rabbül Âlemin İnsanları niye imtihan etmektedir ?

Elmas Sözler 2

25 Mart 2012 Pazar

2- Selman-ı Farisî


Selman-ı Farisi hazretleri, esbabı kiramın büyüklerinden ve meşhurlarındandır. Silsilet-üz Zeheb diye bilinen "Altun silsilenin" (Büyük veliler silsilesinin) ikinci halkasıdır. Aslen İranlı olup, isfehan yakınında bir köyde doğup, büyüdü. Gençliğinde Mecusi iken, Hıristiyan rahipleriyle tanışıp, Mecusiliği terk etti. Kiliseye girip hıristiyan oldu. Çok ilim öğrenip âlim oldu. Sonra da uzun yıllar değişik yerlerde kaldı.
Nihayet Medine'ye gelip Peygamber efendimiz (aleyhisselam) hicret edince maksadına kavuşup müslüman oldu ve Ehl-i beytten sayıldı.
Müslüman olmadan önce, ismi Mabeh idi. Müslüman olunca, Peygamberimiz O'na Selman ismini verdi, İran'lı olduğu için de Farisi denildiğinden ismi Selman-ı Farisi olarak meşhur oldu. Nesebi ise; Mabeh bin Buzahşah bin Mursilan bin Behbudah bin Firüz'dur. Lakabı Selman-ül Hayr, künyesi ise Ebü Abdullah'tır.
Ebü'l-Ferec buyurdu ki: Abdullah ibn-i Abbas'ın yanında idim. Bana Selman-ı Farisi'nin bir gün hayatını şöyle anlattı:
Selman dedi ki: "Ben Faris (İran)'ın, İsfahan şehrinin Cey köyündenim. Babam köyün en zengini olup, arazimiz ve malımız çoktu. Ben babamın tek çocuğu idim. Beni herkesten çok severdi. Bunun için beni kız gibi yetiştirdi. Evden çıkmama izin vermezdi. Babam Mecusi (ateşperest) olduğu için Mecusiliği de bana evde tam bir şekilde öğretti. Evde devamlı bir ateş yanar biz ona tapar secde ederdik. Babamın malı ve mülkü çok olduğu için beni bir ara dışarıya çıkardı ve dedi ki: "Yavrum ben öldüğüm zaman bu malların sahibi sen olacaksın, onun için git mallarını ve arazilerini tanı".

İnsan, her zaman salih amel işlemeli

Elmas Sözler 1

24 Mart 2012 Cumartesi

1- Ebubekr-i Sıddîk

1- Ebubekr-i Sıddîk
Hz. Ebû Bekir, daha Müslüman olmamıştı. Çok te’sîrinde kaldığı bir rü’yâ gördü. Gökten dolunay inip, Kâ’be-i muazzamaya gelmiş ve sonra parça parça olmuş, parçalar Mekke’deki her evin üzerine düşmüş, sonra da tekrar bir araya gelip göğe yükselmişti. Fakat, kendi evine düşen ay parçası evde kalmış tekrar göğe yükselmemişti. Hz. Ebû Bekir, evin kapısını kapayarak, ay parçasının çıkmasına mâni olmuştu.
Kavminden Peygamber gelecek

Sabahleyin heyecanla uyanan Hz. Ebû Bekir, hemen bir Yahûdî âlimine gidip, rü’yâsını anlattı. O da dedi ki:

- Bu rü’yâ karışık rü’yâlardan biridir. Bunun ta’bîri yapılamaz.

Fakat bu söz O’nu tatmin etmemişti. Devamlı bu rü’yânın ta’bîrini düşünüyordu.

Bir zaman sonra ticâret maksadıyla gittiği yerde, râhip Bahîra’ya rü’yâsını anlattı. Rü’yâ Bahîra’nın çok dikkatini çekti. Bunun için Hz. Ebû Bekir’e sordu:

- Sen nerelisin?

- Kureyş’tenim.

Ambar ve Fare

Sûrelerin Sırası Nasıldır?

Namazda okunan surelerin sırası nasıldır, sırasız okumanın hükmü nedir?

Soru

Namaz kılarken fatiha suresinden sonra okunan sureler sırayla okunmaz ise sehiv secdesi yapmamız gerekir mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz;
Namazda sureler sırasına göre okunmadığı zaman sehiv secdesi gerekmez.

İkinci rek'atta, ilk rek'atta okuduğu sûre ve âyetin üstündeki sûre ve âyeti okumak namazı bozmaz, ancak mekruhtur. Aynı şekilde birinci ve ikinci rek'atta okuduğu iki sûre arasını, sadece bir sûre ile ayırmak da mekruhtur. Meselâ birinci rek'atta Fîl sûresini, ikinci rek'atte de Mâûn sûresini okumak gibi. Arada Îlâf sûresi atlanmıştır. Kerahetten kurtulmak için, arada en az iki sûre bırakmalıdır.

Namazların Fatiha sûresinden sonra, bir mikdar daha Kur'ân okunması gereken rekâtlarında tam bir sûre okunması daha faziletlidir. Bununla beraber bir sûrenin bir kısmı bir rekâtta, diğer kısmı da öteki rekâtta okunabilir, bunda kerahet yoktur.

Felak Sûresi (Okuyan İsmail Biçer)

Rızık ve Bereket İçin Dua

 

Bereket Duası – Rızkın Bol Olması İçin Dua – Bereket Duası Manevi ve maddi rızkın artması, lütuf ve ikramlara mazhar olmak için elimizdeki imkanlara göre en güzel bir şekilde çalışmalı ve en güzel bir şekilde dualar etmeliyiz. Allah Celle Celelü kendini bilmemiz, insanlara bildirmemiz, sevmemiz ve insanlara sevdirmemiz, anlatmamız için bizi yaratmıştır. Bu asli görevini yapan insanlar er geç manevi ve maddi hazinelere mazhar olurlar. Ayette; “En güzel isimler (Esmâül Hüsna) Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.” Araf 180manevi ve maddi rızkımızın artması, lütuf ve ikramlara mazhar olmak için hangi isimleriyle Allah’a dua edelim diyorsak aşağıda geçen isimlere göre dua edebilir ve şifreler oluşturabiliriz. buyrulmaktadır. Biz duada geçen isimleri ve o isimlerin anlamlarını, açıklamalarını çeşitli eserlerden, Esmaul Hüsna şerhlarinden okuyabiliriz.

Tecvid Dersleri

 

______________________________________________
İDĞAM-I BİLÂ GUNNE (Gunnesiz İdgam)
Tenvin veya nûn-i sâkinden sonrayani,harfleri gelirse gunnesiz idgam yapılır. İdgam, katmak demektir. Gunne, genizden gelen sese denir.

Burada, tenvinden sonra harflerinden geldiği için, tenvindeki nun sesi, lâm harfine katılarak okunur.

23 Mart 2012 Cuma

Ezan - Okuyan:Mehmet Erarabacı


Okuyan Mehmet Erarabacı gönlüne sağlık
Allah kendisinden razı olsun
Amin.

Elifba Resimli Dersleri

Kur’an-ı Kerim Elifbası’nda 28 harf vardır!
Kur’an-ı Kerim alfabesinin birbirinden güzel 28 harfi var.
Bu harfler* “Elif” harfiyle başlar* “Ye” harfiyle biter. Bu harflerin Türkçede kullandığımız harflerden farklı bir özelliği vardır. Bu harfler sağdan sola doğru yazılır ve yine sağdan sola doğru okunurlar.

Lâmelif:
Lâm ile Elif’in birleşmesidir
Lâmelif* Lâm ve Elif harfinin yanyana gelmesiyle oluşur. Bu da bizlere yazarken ve okurken kolaylıklar sağlar. Onun için Lamelif harfini de Kur’an harflerinden biri sayarız.

22 Mart 2012 Perşembe

Ateşe Atılan Çocuk

CUMA VE ÖNEMİ


Kur’an'da sure adıyla da önemi belirtilen Cuma; Müslümanların, haftalık görüşme ve değerlendirmelerini yaptığı bir bayram günüdür. Bayramların vecibelerini yerine getirmek insanları nasıl mutlu ediyorsa, Cuma vecibelerini yerine getirmek te Müslümanları o derece mutlu eder.
Yaratıcımız, Kur’an'ında, şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah’ın zikrine (Cuma namazına ve hutbeye) koşun. Alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma suresi: 9)
Bu emre göre, belirtilen çağrıya kulak vermek ve hayırlı olana ittiba etmek; şartlarına haiz her Müslümanın görevidir.

Kur'an-ı Kerim Öğretmeni (17.18.19.20.Dersler)

20 Mart 2012 Salı

La ilahe illallah deyiniz!


La ilahe illallah deyiniz!
Sevgili Peygamberimiz, her türlü sıkıntıya rağmen insanları ebedi saadete çağırıyor... Onları, Allahü teâlânın varlığına, birliğine davet ediyor...Onların Cehennemde yanmamaları için çırpınıyor...
Fakat, müşrikler, “Biz babalarımızın dininden vazgeçmeyiz!” diyerek putperestlikte ısrar ediyorlar...
Peygamber efendimiz, onları insanca yaşamaya, haysiyetli ve şerefli olmaya, kıymetsizlikten kurtulup, yüksek, yüce makamlara çıkarmaya davet ediyor. Onlar ise inadlarında diretiyorlar ve eziyette bulunuyorlardı.
Hakaret ve eziyet edenlerin başında da amca Ebu Leheb... Bu nasipsiz, Resulullah’ı devamlı takib ediyor, insanları, O’nu dinlemekten vazgeçirmeye,
zihinlerinde şüphe meydana getirmeye uğraşıyordu. Toplantı yerlerinde, panayırlarda, Resulullah efendimiz;

36- Dişi Bal Arısı

Gafletle kılınan namaz

Gafletle kılınan namaz


Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Namaz Risalesi’nde buyuruyor ki:

Hadis-i şerifte gelmiştir ki:
Her farz namazını kıldıktan sonra, Âyet-el-kürsiyi okuyanın, Cennete girmesine mani’ yoktur. Sadece ölüm vardır.
Hadis-i şerifte beyan buyurulduğu üzere, farz namazından sonra okunan, 33’er kere okunan tesbih, tehlil ve tekbirin, imam-ı Rabbani müceddid-i elf-i sani radıyallahü anh’ın indinde, sırrı budur ki, namazın kılınması zamanında meydana gelen kusurların telafisi, o tesbih ve tekbirledir. Binaenaleyh, namazı lâyıkıyla kılamadığını ve ibadetinin noksan olduğunu o tesbihlerle itiraf etmek gerektir. 

İnsanın zahmet çekmeden birşeylere ulaşması mümkün değildir.(2)

14 Mart 2012 Çarşamba

Rabbül Âlemine kullukta kusur etmiş olan fakirler ve zenginler. (2. Bölüm Son)

Kur'an-ı Kerim Öğretmeni (1.2.3.4. Dersler)

Nasîhat, mü’minlere fayda verir

Allahü teâlâ, insanlara merhamet ederek, seve seve çalışabilmeleri, çalışmaktan usanmamaları için, insanlarda nefis denilen bir kuvvet yaratmıştır. Bu kuvvet, şehvetlere kavuşmak için insanı zorlar. Fakat insanın nefsi, bu işinde sınır tanımaz. Yaptığı işler, hep aşırı ve zararlıdır. Çünkü nefis Allahü teâlânın düşmanıdır. Zevklerine kavuşmak için her kötülüğü yapmaktan çekinmez.
Nefis, yaratılışta iyi işlerden kaçıcı, kötülüklere koşucudur. Hep tembellik etmek, şehvetlerine kavuşmak ister. Allahü teâlâ, bizlere, nefislerimizi, bu huyundan vazgeçirmeyi, yanlış yoldan, doğru yola çevirmeyi emir buyurmuştur. Bu vazîfeyi başarabilmek için, nefsi bâzan okşamak, bâzan zorlamak, bâzan söz ile, bâzan da iş ile, idâre etmek lâzımdır. Çünkü nefis, öyle yaratılmıştır ki, kendine iyi gelen şeylere koşar ve buna kavuşmakta iken rastlayacağı güçlüklere sabreder. Nefsin, saâdete kavuşmasına mâni olan en büyük perde, gafleti ve cehâletidir. Gafletten uyandırılır, saâdetinin nelerde olduğu gösterilirse, kabûl eder. Bunun içindir ki, Allahü teâlâ, Zâriyât sûresinde, meâlen;
(Onlara nasîhat et! Nasîhat, mü’minlere elbette fayda verir) buyurdu.


31-İnsan Organlarının Gelişim Sırası

El-Rezzak

11 Mart 2012 Pazar

Tin Sûresi - İsmail Bİçer

Günün Sözü 22

Padişah ve Câriye (2)

Hidâyete nasıl kavuşulur?


Hidâyete iki şekilde kavuşulur.
İnsanları hidâyete, doğru yola kavuşturan, yalnız Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, dilediğini ihsân ederek, hidâyete kavuşturmakta, dilediğini dalâlette bırakmaktadır. Dalâletten kurtulmak, ebedi saâdete kavuşmak isteyenlerin duâlarını, adâleti ile kabûl etmekte ve onları doğru yola kuvuşturmaktadır.
İslâmiyeti işitmeyen çok kimse, akılları ile, bozulmuş, uydurulmuş dinlere ve din adamlarına aldanmamışlar. Astronomide, fen bilgilerinde ve bilhâssa tıp ilminde gördükleri düzenli hâdiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek, yaratılışın sırlarını, bu hesaplı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar akılları sâyesinde, İslâmiyyetin bildirdiği güzel ahlâkın birçoğunu bulup, Müslümân gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır. Allahü teâlâ da, vâdettiği üzere, bunları, îmân etmeye sebeb olan rehberlere, kitâplara kavuşturmaktadır.


El-Bari