Sayfalar

26 Temmuz 2012 Perşembe

2 Kul namaza kalktığı zaman (Namaz Risalesi)

Namaz Risalesi - 2

Kul namaza kalktığı zaman

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Namaz Risalesi’nde buyuruyor ki:

Eğer namaz tamamıyla eda edilirse, azaptan kurtulmak için sağlam bir tutamak hâsıl olmuş olur. Namazın dünyadaki mertebesi, âhirette, rüyetin [yani, Allahü teâlâyı görmenin] mertebesi gibidir. Namazı büyük bir emir bilmek ve müstehab olan önce vaktinde cemaat ile ve diğer şartlarına ve müstehablarına ve tadil-i erkâna riayet ederek, sükûn ve vakar ile eda etmek lazımdır. Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:

(Amellerin en efdali vaktinin evvelinde kılınan namazdır.)

(Kul namaza kalktığı zaman, Cennet kapıları kendisine açılır. Kendisi ile Rabbi arasındaki perdeler kalkar. Cennette olan huriler kendisini karşılar.)

Hudu’: Kıyamda ve diğer rükünlerde olduğu gibi hep secde yerine bakmak ve okunan Kur’an-ı kerimi dikkatlice dinlemek ve eğer okunanın manasını anlıyorsa, onun esrar ve manasını tefekkür etmek, eğer okunanın manasını anlamıyorsa, Hak celle ve âlânın kelamı olduğunu düşünmektir.

(Bu, Allahü teâlânın zatına teveccühtür. Çünkü Allahü teâlânın zatını düşünmek, isim ve sıfatlarını anlamaktan yüksektir). Zatını düşünmek, Allahü teâlâya vâsıl olmuş âriflerin işidir. Onların muamelesi ayrıdır. Özellikle namazı kıldığı vakitte onun ruhu, keyfiyetsiz olarak o en yüksek makama ulaşır ve zahirden kesilir.

Namazda lezzet ve cemiyet hâsıl olması için çalışmak lazımdır. Çünkü namazda ve hususiyle farz namazlarında hâsıl olan lezzet, sona varmanın alametlerindendir. Cemaatle kılsın veya yalnız kılsın, namazın erkânıyla mukayyet olması ve onun adab ve sünnetine riayette kusur etmemesi lazımdır. Kıyamet gününde en önce hesaba çekilme namazdan olacaktır. Eğer namazın hesabı kolay geçerse, diğer ibadetlerin dahi, Allahü teâlânın inayetiyle hesabı kolaylıkla geçer. Namaz kılanda, namaz kılarken korku, dehşet ve heybet hâsıl olması icab eder.

Herkes namaz emrine uymak için, namaza hazırlıkta bulunurlar. Huzur ehli vaktinden önce, kazanç ehli ise, vakit girdikten sonra hazırlanırlar. Camilere giderler. İkamet başlar. Şafii’de ikamet, ezanın yarısıdır. Yani Hayye ales salâh; Hayye alel felâh, birer kere olup, Kad kametissalah iki defadır. Manası, (İşte kılınıyor) demektir. Bu da cami içinde meşgul olanları ikaz ve namazın şerefini daha çok açığa çıkarmak içindir. Hakikatte ikamet ezanın aynıdır.

Tekbir-i tahrime: Namaza giriştir. Ellerini kaldırmak, (Her şeyden uzağım) demektir. (Allahü teâlâ bu namazımıza lüzum ve ihtiyaçtan münezzeh) demektir. Allahü ekber demek farzdır. Çünkü namaza dâhil olduğu zaman ihtiyaç ve vehimden kurtulma zamanıdır. Diğer tekbirler sünnettir.

Kıyam: Nihâyeti zillet ve tevazudur. Beş duyu organının hareketlerini kontrol altına almış, azasını hareketten düşürmüş, huşû eder ve zelil bir vaziyette bulunmuş olarak, Allahü teâlâyı tazim etmiş, yüceltmiş olan avamın, (Ben Ona layık ibadette bulundum) diye zihnine bir şey gelir. Allahü ekber deyip, rükûa gidince hatırayı yine def ediyor. Cenab-ı Hakk’a layık huzuru yapamamak, kusuru kendisine isnat edip, Cenab-ı Hakk’ı kusurdan münezzeh bilmektir. İlk önce huzura dâhil olunca, (Sübhaneke) okuyacaklardır ki, (Benim bu kıldığım namazın liyakatinden Sen münezzehsin. Sana layık bir ibadet değildir. Fakat memurum, yapacağım) demektir. Bu hitap, lezzet almak içindir. Hitapta bir lezzet vardır.

Namaz kılmaya başlayan kimse (Sübhaneke)yi okurken gafil olmasın. Çünkü burada gaflet, edepsizliktir. İlk huzura girmektir. Bu kadarcık bir huzurla huzur-u Rabbil âlemine dâhil olmalıdır.

Bu başlama tekbirinden sonra Allahü teâlâyı kendisinin emir ve fermanına uygun olarak kıraat edecektir. Kıraatte, hakiki mütekellim [konuşan] olan Allahü teâlânın namına olarak kıraat eder. O vakit, nefsin vesveselerinden ve şeytanın güzel göstererek aldatmalarından tamamıyla uzak olmak icab eder. Hâlbuki bu onun kudret ve kuvvetinin üstündedir. Kuvveti dâhilinde olan bir kimseyi vekil tayin eder. Ve der ki (E’uzü billahimineşşeytanirracim) Yani (Ya Rabbi! Şeytanın şerrinden Sen beni muhafaza et!) Melekler, hep Fatiha sûresindeki dualara âmin demeye hazırdır. İmam, âmin deyince, melekler de âmin der. Ve cemaat bir anda âmin derler. Meleklerin âmini ile beraber olan âminler reddedilmez. Ve çürük âminlerimiz onların makbul âminleri yanında kabule şayândır. Çünkü Allahü teâlâ kerimdir. Namaz kılmaya başlayınca, kıyamda, (Ya Rabbi! Ben her emrini yerine getirmeye hazırım) deniyor.

Rükû’: Tevazu demektir. Rükû’ edenler, âciz vaziyettedirler. Ellerini, dizlerine dayar. O vakitte, rükû’ kıyamdan daha ziyade zillet ve korkuya delalet ettiğinden, nefsin, (Allahü teâlâya layık bir ibadette bulundum) yolundaki vehmlerini yok için (sübhâne) der. Yani münezzehdir, münezzehdir, münezzehdir. (Rabbiyel azim) = Benim Rabbim, bu rükû’um sana layık bir rükû’ değildir. Tekrarı da bunu kuvvetlendirmek içindir. Burada Allahü ekber, sünnet değildir. (Semi’allahülimen hamideh) denir. (Semi’a), (İşitsin, kabul etsin) demektir. Ya Rabbi! Büyüklüğüne karşı, ben tahammül edemedim diyerek bir daha doğrulur. Sonra ayaklara kapanır gibi, Allahü ekber diyerek secdeye gider. Bu kıyama liyakatinden seni tenzih ediyorum ya Rabbi der.

Secde: Bundan daha ileri bir zillet, aşağılanmak beşeriyette mümkün olamadığından, iki şeyle rükûdan ayırdı. Birincisi a’lâ demekle... A’lâ, azimden daha çok mübalağalı olduğundan, rükûa azim, secdeye a’lâ tahsis edildi. Secdeden önce ve sonra Allahü ekber vardır. Rükûda böyle değildir. Secdenin yapılmasında bir nevi edeb dışı düşünülerek başını çabuk kaldırır. Bir daha secdeye gider. İkinci secdeden dehşetle ve süratle kalkar ve oturur. Allahü teâlâya hamd ve sena eder. Mümin, her nerede namaz kılsa, peygamberlerin ve evliyanın ruhları, melekler ve cin mutlaka beraber bulunurlar. Uzun okumakla kılınan namaz efdal olduğu hadis-i şerifte bildirildiğinden, imamın, cemaatin hâl ve tâkatine göre kılması lazım gelmektedir. Yalnız başına kılanlar, kıyam, rükû’ ve secdenin tâkatleri nispetinde uzatılmasına rağbet ederler ve namazın erkânına dikkat edip kusursuz kılmaya çalışırlar. Sevilen kul şu kimsedir ki, Mevla’sının emrine bağlı olarak, emirleri gecikmeden yerine getirir. Çünkü Mevla’nın emrini tehir etmek, geciktirmek, edepsizlik ve dik başlılıktandır. Bunun için namazı vaktinin öncesinde kılmak ve kulluk vazifesini ifada himmet kemerini iyi ve sıkı bağlamak gerektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız bizim için önemlidir.