Evliyanın büyüklerindendir. Babası attar, yani ilaç, esans satardı. Feridüddin-i Attar, zühd ve takva sahibi idi, haramlardan sakınıp ibadetle uğraşırdı. Küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attarlık öğreniyor, bir yandan da Kutbüddin Haydar isimli büyük bir zatın sohbetlerine devam ediyordu. Babasının vefatı üzerine onun yerine geçip, attarlığı bir süre devam ettirdi. Attarlıkla uğraşırken, bir taraftan da kıymetli dini kitapları, velilerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu.
Bir gün bir derviş dükkanının önüne gelip, kapıdan içeriye bakarak, gözleri dolup bir ah çekti. Feridüddin Attar ona, (Neden öyle bakınıp duruyorsun?) dedi. Derviş, (Ben yükü hafif biriyim. Dünyada bu hırkadan başka bir şeyim yok. Böyle olunca, bu dünya pazarından çabuk ve kolaylıkla geçip giderim. Fakat sen bu ağır yükleri derleyip topla kendi başının çaresine bak!) dedi. Feridüddin-i Attar, (Sen bu dünyadan nasıl geçip gidersin?) dedi. O zat da, (Bu hırkayı sırtımdan çıkarır, başımın altına yastık yapar, canımı Hakka teslim ederim.) dedi ve hırkasını başının altına koyup, Allah diyerek ruhunu teslim etti. Bu durum karşısında, evliyaya olan bağlılığı, dinini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz hale geldi. Artık attarlığı terk etti. Dükkanında bulunan eşyayı sadaka olarak dağıttı. Bir zata giderek talebelerinden oldu.
Riyanın, korkunç bir afet olduğunu, Allahü teâlânın rızasına uygun olmayan işlerin, amellerin boş olduğunu söylerdi. Bir defasında şunları anlattı:
Bir zat, bir mescide ibadet etmek için girmişti. Geceleyin bir ses duydu. Demek ki mescide biri girdi. O kişi, büyük bir zatın geldiğini zannetti. (Böyle yere büyük zatlar ancak Allahü teâlâya ibadet etmek üzere gelir. Bu zat beni görür, halime nazar kılar.) diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibadetle geçirdi. Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı. Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında bir köpeğin yattığını gördü. Çok utanıp kendi kendine, (Ey edepsiz, Allahü teâlâ seni şu köpekle terbiye etti. Bütün gece köpek görsün diye ibadette bulundun. Ne olurdu bir gececik de sırf Allahü teâlâ için uyanık kalsaydın. Ey nefsim! Senin bir gece bile Allahü teâlâ için riyasızca ibadet ettiğini görmedim. Sen, Allahü teâlâdan utanmaz mısın? Kendi kadrini mevki ve dereceni şimdi gördün. Gelse bile ancak köpeklere layık olur.) dedi.
Moğol istilasında, bir Moğol askerinin eline esir düştü. Askere halk, (Bu ihtiyarı öldürmekten vazgeçersen, sana bin altın veririz.) dediler. Moğol askeri razı olmuştu. Fakat Feridüddin-i Attar ona, (Sakın beni bu fiata satma. Çünkü kanımın değeri bu değildir.) dedi. Asker de satmaktan vazgeçti. Bir süre sonra başka bir şahıs gelerek askere, (Bu yaşlı zatı öldürmekten vazgeç. Onun kanına karşılık sana bir torba saman vereyim.) dedi. Feridüddin-i Attar, (İşte beni şimdi sat. Çünkü esas fiatımı buldum. Bundan fazla para etmem.) dedi. Buna sinirlenen Moğol askeri onu 1229’da şehid etti. O da, kesik başını elleri arasına alarak 3 km'lik bir mesafeye koştu. Şimdi türbesinin bulunduğu yere varınca, oraya düşüp ruhunu teslim etti. Kabri Şadbah kasabasına yakın olup, ziyaretgahtır.
Buyururdu ki: ( Ey gafil, bu dünyada kendini hesaba çek. Kalbinin pasını temizlemek için mücahede et. Büyükleri de kendine kıyas etme. Zira bir veli, zehir de yese o bal olur.)
Yazdığı şiirlerinde üstün bir akıcılık, arifane sözlerinde akılları hayrette bırakacak bir hal vardır. Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi büyükler onun eserlerinin tesiri altında kalmışlardır. Yazdığı eserlerden Tezkiret-ül-Evliya hariç, hepsi manzumdur. Tezkiret-ül-Evliya’da seksen kadar velinin hal tercümesi ile menkıbeleri ve veciz sözlerini yazmıştır. Bir şiirinin tercümesi şöyledir:
Sırlar alemine uçan kuş idim.
Alçaktan yükseğe çıkmak istedim.
Sırra mahrem kimse bulamayınca,
Girdiğim kapıdan ben yine çıktım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizim için önemlidir.