Namaz Vakitleri
1. Namazların beş vakit oluşu
İslâm'ın beş temel esasından biri olan
namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir
farzdır. Vakit namazın şartlarından biri ve farz olmasının sebebidir. Yüce Allâh
Kur'an'da, "ªüphesiz namaz vakitli olarak farz kilindi" (Nisa 4/104)
buyurulmaktadır. Bu nedenle, namazların vakitlerinden önce kılınması caiz
olmadığı gibi, vaktinden sonraya bırakılması da caiz değildir.
Kur'an-ı Kerim'de beº vakit namazdan söz
edilmedigi ileri sürülerek, günde beº vakit namazin farz olmadigini iddia
edenler bulunmaktadir. Öncelikle, şunu belirtmek gerekir ki, hadisler olmaksizin
Kur'an'ın doğru anlaşılması mümkün değildir. Kur'an'da namaz vakitlerinden
açıkça bahsedilmediği gibi, nasıl kılınacağı da bildirilmemiştir. Namazın nasıl
kılınacağını ancak hadislerden öğrenebiliriz. Aynı şekilde namazların vakitleri
de Hz. Peygamber tarafından gösterilmiştir:
Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber'e gelerek
namazı bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırarak
namazın vakitlerini göstermiştir (Müslim, Salât, 138). Hz. Peygamber de ashabına
bu vakitleri bildirilmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevâdiu's-Salât, 138). Asr-ı
saadetten günümüze kadar da namaz vakitleri 5 olarak kabul edilmiş ve öylece
kılınmıştır. Namaz vakitlerinin bundan aşağı olduğunu söyleyen çıkmamıştır.
Diğer taraftan, namazla ilgili Kur'an
ayetleri bir bütün olarak ele alındığında, beş vakte işaret edildiği görülür.
"Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz
kılın." (Bakara 2/238) ayetinde namazlardan ve orta namazından
bahsedilmektedir. Namazlar çoğuldur, bu nedenle en az üç vakit olması gerekir.
Ayrıca bir de orta namazından bahsediliyor dolayısıyla en az beş vakit
olmalıdır. Belki orta namazının üç vakit içerisine dahil olacağı ileri
sürülebilir. Ancak namazla ilgili diğer ayetlere de baktığımızda üç vakitten
fazla namaza işaret edildiği görülecektir; orta namazı olabilmesi için de
dolayısıyla en az beş vaktin olması gerekir. Şöyle ki, "Güneşin batiya
yönelmesinden, gecenin kararmasina kadar (belli vakitlerde) namaz kil; bir de
sabah vaktinde namaz kil. Çünkü sabah namazi şahitlidir." (İsra 17/78) ve "Haydi siz,
akşama ulaştiginizda (akşam ve yatsi vaktinde) sabaha kavuştugunuzda,
gündüzün sonunda ve ögle vaktine eriştiginizde Allah' tesbih edin (namaz
kilin). Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur." (Rum 30/17-18)
ayetlerinde açık olarak dört vakitten bahsedilmektedir.
2. Namazların Cem'i (Birleºtirilerek Kilinmasi)
Belirli şartlari taşiyan her Müslüman'a
günde beş vakit namaz farzdir. Her namaz kendi vakti içinde edâ edilmek üzere
farz kilinmiºtir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de : "Namaz, müminler üzerine belli
vakitlerde edâ edilmek üzere farz kılınmıştır" (Nisa Suresi, ayet 103)
buyurulmaktadır. Bu itibarla normal şartlar içinde her namazın vaktinde
kılınması gerekir.
Hanefi mezhebine göre hac mevsiminde arefe
günü Arafat ve Müzdelife'nin dışında hiçbir yerde namazların birleştirilerek
kılınması caiz değildir.
Bununla birlikte, Hz. Peygamber'in sahih
hadisleri ve uygulamaları dikkate alındığında, yolculuk, hastalık, doktorun
ameliyatta bulunması gibi zorunluluk hallerinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı
namazları duruma göre takdim veya tehir edilerek birlikte kılınabilir.
Birleştirilerek kılındığında, iki namaz arasındaki sünnet namazlar terk edilir;
her bir farz için ayrı kamet getirilir.
3. Namazların Kazası
Kur'an'da vaktinde kılınamayan namazların
kaza edilmesi ile ilgili olarak açık bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz.
Peygamber bizzat kendisi vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına
da bunu tavsiye etmiştir: Peygamberimiz Hendek savaşı sırasında harbin
şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamışlar; bunun üzerine "Bizi
ikinde namazından alıkoydular. Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle
doldursun" demiş ve ikindi namazini akşam ile yatsi arasinda kaza
etmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N.
627). Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde konakladıklarında gece
uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları sabah namazını güneş doğduktan sonra
kaza etmişlerdir (Müslim, Mesacid ve
Mevadi'u's-Salat, N. 680). Yine Peygamberimiz "Kim namazı unutursa
veya uyuyup kalırsa hatırlayınca onu kılsın" buyurmuº ve
"ekımi's-salâte li zikrî" (Taha, 20/14) âyetini delil getirmiºtir. (Buhârî, Mevâkîtü's-Salati, No: 562; Müslim, Mesacid ve
Mevadi'u's-Salat, N. 680-684)
Unutma ve uyuma gibi bir mazeret
olmaksızın terk edilen namazların kazası ile ilgili hadisin bulunmaması, bu
namazların kazasının olmadığını göstermez. Zira, Hz. Peygamberin veya bir
müminin prensipte bilerek farz namazları terk etmesi düşünülemez. Ancak Hz.
Peygamberin bir mazerete binaen vaktinde kılınamayan namazları kaza etmesi ve bu
yönde tavsiyede bulunması mazeretsiz olarak terk edilen namazların kaza
edilebileceğinin göstergesidir.
4. Kaza namazı borcu olan, nafile kılabilir mi?
Üzerinde namaz borcu olan kimselerin,
öncelikle kaza namazı kılmaları gerekir. Bununla birlikte, imkanlar ölçüsünde,
vakit namazları ile birlikte kılınan sünnet namazlarını ve tervih namazını da
kılmaya çalışmalıdır.
5. Bir namaz hem kaza hem sünnet niyeti ile kılınabilir mi?
Niyet namazın şartlarından biridir. Kişinin
hangi namazı kıldığını bilmesi gerekir; hangi vaktin namazını kıldığını, farz,
vacip veya nafile olduğunu, müstakil mi yoksa imama uyarak mı kıldığını
niyetinde belirlemesi gerekir. Bu itibarla iki niyetle bir namaz kılınamaz.
6. Sünnet namazlar kaza edilir mi?
Kerahat vakti olmaması kaydıyla, bir
sonraki namazın vakti girmedikçe, beş vakit namazla birlikte kılınan sünnet
namazlar kaza edilebilir. Müteakip vakit girdikten sonra sünnet namazlar kaza
edilmez, yalnız farz namazlar kaza edilir.
Namazın Farzları
1. Namazın Şartları
Namazdan önce ve namaza hazırlık
mahiyetindeki farzlara, namazın şartları denir. Bunlar altı tanedir:
Hadesten Taharet: Namaz kılacak
kişinin abdestsiz olması halinde abdest alması, yıkanması gerekiyor ise,
gusletmesi, bunlara gücü yetmediğinde ise, teyemmüm etmesi gerekir.
Necasetten Taharet: Namaz kılanın
üzerinde ve namaz kılacağı yerde namaza mani pislik bulunmamalıdır.
Setr-i Avret: Namazda avret
mahallinin örtülmesi demektir. Namazda erkeklerin en az diz kapağı ile göbeği
arasını, kadınların ise, el, yüz ve ayağının dışındaki vücudunu örtmesi
gerekir.
İstikbal-i Kıble: Namazı Kabe'ye
yönelerek kılmak demektir. Kabe'yi görenlerin bizzat kendisine, görmeyenlerin
ise o cihete yönelerek namazlarını kılmaları gerekir.
Vakit: Namazı vakti girdikten sonra
kılmak gerekir.
Niyet: Namaz kılan kişinin, hangi
namazı kıldığını bilmesi gerekir.
2. Namazın Rükünleri
Namazın varlığı kendine bağlı olan ve
namazın mahiyetini oluşturan farzlarına namazın rükünleri denir. Bunlar altı
tanedir:
İftitah Tekbîri: Namaza "Allahu
Ekber" diye başlamak.
Kiyam: Namaz kilarken, gücü yeten
kimselerin ayakta durmasi.
Kiraat: Namaz kilarken, ayakta bir
miktar Kur'an-ı Kerim okumak.
Rükû: Namazda eller dizlere değecek
şekilde eğilmek.
Secde: Namazda, ayaklar, dizler,
eller ve alın ile burnun yere konulmasıdır.
Kade-i Ahire: Namazın sonunda
teşehhüt miktarı oturmaktır.
İmâ İle Namaz
İslâm dini kolaylık üzerine bina
edilmiştir. Ayrıca sorumluluklar ve kulluk da kulun gücüne göredir. Bu nedenle
hastalık, hafifletme, kolaylaştırma sebebi sayılmıştır. Buna göre, ayakta namaz
kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse oturarak namazını
kılabilir. Rükû veya secde etmeye gücü yetemeyen kimse ima ile namazı kılar.
İmâ, namazda rükû ve secde yerine başla işaret etmektir. Bu şekilde namaz kılan
kişi rükû için başı biraz eğer, secde için ise rükûdan biraz daha fazla eğer.
Secdede başını yere koyamayan kimsenin, bir şeyi başına kaldırarak ona secde
etmesi caiz değildir. Böyle kişi imâ ile namaz kılar. Oturarak namaz kılamayan,
sırt üstü yattığı yerde imâ eder. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği halde,
rüku ve secdeye gücü yetmiyorsa, ayakta veya oturarak imâ edebilir; ancak
oturarak imâ etmesi daha uygundur. Kaş veya göz ile ima ederek namaz kılınmaz.
Başı ile ima etmeye gücü yetmeyen kimsenin namaz kılması gerekmez.
Oturarak Namaz
Namazda ayakta durmaya gücü yetmeyen kişi
veya ayakta durması hastalığının artmasına veya uzamasına sebep olacak bir
rahatsızlığı bulunan kişi oturduğu yerde namazını kılar. Oturarak namaz kılan
kişi biraz eğilmek suretiyle rükuunu yaptıktan sonra, alnını yere koymak
suretiyle secdelerini yapar. Secdeye gücü yetmeyen ise, ima ile namazını
kılar.
Yere oturamayan kişi, ayakta veya bir
sandalyeye oturarak namazını kılabilir. Böyle namaz kılan kimse, hem rükuu, hem
de secdeyi ima ile yapması gerekir.
Türkçe Namaz
Duaların, zikirlerin Türkçe yapılmasında
bir sakınca yoktur. Aynı şekilde, Yüce Allâh'ın ne dediğini anlamak ve hayatına
tatbik etmek amacıyla, Kur'an-ı Kerim'in mealini okumak da bir ibadettir. Ancak
Kur'an meali ile namaz kılınması uygun değildir. Kur'an'da, "(namazda)
Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun!" (Müzzemmil 73/20) buyurulmaktadır.
Hz. Peygamber de, "Sizden biriniz namaz kılmaya kalktığında, Allâh'ın
kendisine emrettiği gibi abdest alsın. Sonra tekbir getirsin; Kur'an'dan bildiği
bir şey varsa okusun. Eğer Kur'an'dan bir ezberi yoksa, Allâh'a hamdetsin ve
O'nu yüceltsin." demiºtir. Bu nedenle Kur'an'ın orijinalinden okunması
gerekir. Zira Kur'an mealleri Kur'an'ın kendisi değildir. Meallerdeki
farklılıklar da bunu göstermektedir.
Teravih Namazı
Sözlükte rahatlatmak, dinlendirmek
anlamlarına gelen tervîha kelimesinin çoğulu olan terâvih, dinî bir kavram
olarak, Ramazan ayında, yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınan nafile
namaza verilen isimdir. Namazın her dört rek'atinin sonunda bir miktar oturulup
dinlenmek müstehaptır; ki buna tervîha denilmiştir. Daha sonra bu
kelimenin çoğulu olan terâvih, kılınan bu namaza isim olmuştur.
Terâvih namazı yirmi rek'at olup, erkek ve
kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz. Peygamber, "Kim inanarak ve sevabını
Allâh'tan bekleyerek Ramazan namazını (teravih) kılarsa, onun geçmiş günahları
bağışlanır" buyurmuşlardir (Buhârî,
Salâtü't-Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 174). Nafile namazların tek
başına kılınması daha faziletli olduğu halde, terâvih namazının cemaatle
kılınması sünnettir. Hz. Peygamber terâvih namazını iki defa cemaatle ashaba
kıldırmış, ancak daha sonra farz olur düşüncesiyle cemaatle kıldırmaktan
vazgeçmiştir (Buhârî, Salâtü't-Terâvih, 1; Müslim,
Müsâfirîn, 177). Hz. Ömer halife olunca, halkın dağınık bir şekilde
teravih namazı kıldıklarını görüp, tekrar cemaatle kılınmasının daha hoş
olacağını düşünmüş ve ashapla istişare ederek bu namazın yeniden cemaatle
kılınmasını başlatmıştır. Halkın bir vecd içinde bu namazı kıldıklarını görünce,
"ne güzel bir adet oldu" diyerek sevincini belirtmiºtir (Muvatta, 84, H. No: 245). Hz. Ali de, "Ömer
mescitlerimizi teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi, Allâh da Ömer'in kabrini
öyle nurlandırsın" duası ile memnuniyetini açığa vurmuştur.
O dönemden günümüze kadar, büyük bir
iştiyakla devam eden bu sevimli ibadet, toplumumuzda her kesimin ilgisini
çekmektedir. Terâvih namazı büyük bir huşu ve huzur içerisinden ifa edilirken,
birliği, dayanışmayı ve uzlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Ancak son
yıllarda bu ibadetle ilgili özellikle rekatları konusunda vatandaşlarımızın
aklında istifhamlar oluşturulmak istenmektedir.
Hz. Peygamber'in kıldırmış olduğu teravih
namazlarının kaç rekat olduğu konusunda bir rivayet bulunmamaktadır. Bu konuda
Hz. Ömer'in teravihi cemaatle kılınmasını başlatmasıyla ilgili haberlerden ve
Hz. Aişe'nin, Hz. Peygamber'in Ramazan ayındaki gece namazlarıyla ilgili
hadisinden hareketle bir sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu konudaki haberler
şöyle değerlendirilebilir:
Hz. Aişe'den, Rasulullah'ın Ramazandaki
gece namazından sorulduğunda, Hz. Aişe, "Rasulullah ne Ramazanda, ne de
Ramazandan başka gecelerde on bir rekat üzerine ziyade etmiº degildir."
karºiligini vermiştir (Muvatta, 88, H. No:
261). Baºka bir rivayette bu sayi on üç olarak zikredilmektedir (Muvatta, 88, H. No: 262; Müslim, I/508-510).
Öncelikle bu hadisin teravih namazi hakkinda oldugu konusunda bir açiklik
bulunmamaktadir. Diger taraftan Hz. Aişe'nin, Allâh'ın elçisinin Ramazan ayında
ve Ramazan dışındaki gecelerde on bir veya on üç rekat namaz kıldığını
belirtmesi, onun devamlı olarak kıldığı bir gece namazının bulunduğunu
göstermektedir. Zaten Kur'an-ı Kerim'de de, "Gecenin bir kısmında uyanarak,
sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. Umulur ki Rabbin, seni övgüye
değer bir makama gönderir." Buyurulmaktadır (İsra 17/79). Bundan da anlaşılmaktadır ki, bu
soru, Ramazan ayında Hz. Peygamber'in diğer ibadetlerinde olduğu gibi, gece
namazlarında da bir değişiklik, artış olup olmadığını öğrenmek amacıyla
sorulmuştur; terâvih namazı ile ilişkisi yoktur. Hz. Aişe'den rivayet edilen,
"Rasulullah (a.s) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete
girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayret gösterirdi.
Son on günde, geceyi ihya eder, ailesini de uyandırırdı, izârını da
bağlardı." hadisi (Buharî, Fadlu
Leyleti'l-Kadir 5; Müslim, î'tikâf 8). bu görüºümüzü desteklemektedir.
Diger yandan, bu hadisin terâvihin meºru kilinmasindan önce mi, yoksa sonra mi
oldugu da belli degildir.
Hz. Ömer zamanindaki cemaatle kilinan
teravih namazlarinin rekatlari konusunda iki rivayet vardir: yirmi rekat, on bir
rekat (Muvatta, 85-86 (H. No: 248, 249, 250); Ibn
Ebî ªeybe, Musannef, II/163-164). Hz. Ömer'in dönemiyle ilgili farklı
rivayetler; ünlü hadis bilgini Nevevî ve Buhârî şârihi Bedreddin Aynî
tarafından, "Hz. Ömer'in on bir rekat emri, döneminde ilk kılınan teravih
gecelerine aitti. Sonra teravih yirmi rekat olarak yerleşmişti. Şimdiye kadar
devam eden de budur." şeklinde yorumlanmiştir (Ibn
Humam, Fethu'l-Kadir, I/334; Aynî, V/357; Neylü'l-Evtâr, III/61).
Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali
dönemlerinden başlayarak, günümüze kadar teravih namazi yirmi rekat olarak
kilinmiştir. Sahabeden kimse buna itiraz etmemiş ve alimler tarafindan da bu
şekilde kabul edilmiştir. Günümüzde de, baºta ülkemiz olmak üzere pek çok Islâm
ülkesinde teravih namazi cemaatle 20 rekat olarak kilinmaktadir. Allâh'ın
rahmetinin taştığı, mağfiret ayı Ramazan'da, kadını - erkeği, çocuğu - genci ve
yaşlısıyla halkımızın, tam bir kaynaşma, sevgi, saygı, huzur ve sükun içerisinde
camilerimizi doldurarak büyük bir vecd ve iştiyak ile ifa ettiği bu ibadetin,
tartışma konusu yapılarak toplumumuzda dine karşı şüphe uyandırmak ve
toplumumuzu sebepsiz yere bir fikir kargaşasına sürüklemek iyi niyetli hiç
kimseye bir şey kazandırmaz. Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir ki,
teravih namazı nafile bir ibadet olduğundan, farz gibi telakki edilmesi de doğru
değildir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve benzeri sebeplerle, teravih
namazının evde 8, 10, 12, 14, 16 veya 18 rekat kılınması halinde de sünnet
yerine getirilmiş olur. Ancak cemaate iştirak etmeye çalışmak daha iyidir.
Terâvih namazını iki rek'atte bir selam
vererek ve dört rek'atin sonunda biraz dinlenerek kılınması müstehabdır. Bu
dinlenmelerde tehlîl (lâ ilâhe illallâh demek) ve salavât ile meşgul olunması
uygundur.
Terâvih namazını kıldıran imam, okuyuşu
uzatarak cemaati bıktırıp dağıtmamalı; çabuk kıldırarak namaza noksanlık
getirmemelidir. Teravih namazında da diğer namazlarda olduğu gibi, kıraatin
gereği gibi yapılmasına ve ta'dil-i erkana riayet edilmesine özen
gösterilmelidir.
Oruç Tutamayanların Teravih Namazı Kılması
Teravih namazı Ramazan ayının bir
sünnetidir, oruçla ilişkisi yoktur. Bu nedenle, oruç tutmayanlar da teravih
namazı kılabilirler.
Namaz Sonrası Tesbihat
Peygamber Efendimiz, farz namazlardan
sonraki tesbihatı tavsiye etmişlerdir. Bu tesbihat, tek başına yapılabileceği
gibi topluca da yapılabilir.
Erkeklerle Kadınların Saflardaki Durumu
İster Cuma, ister bayram, ister cenaze
namazı veya hangi namaz olursa olsun, kadınların erkeklerle birlikte cemaatle
namaz kılmaları halinde, erkeklerden ayrı uygun bir yerde namaz kılmaları
gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), namaz saflarını önce erkekler, sonra
erkek çocuklar en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiştir. Sünnete uygun
olan, namazda safların bu tertip üzere olmasıdır.
Vakitlerin Teşekkül Etmediği Yerlerde Namaz
Namaz vakitlerinin tamamının veya bir
kaçının teşekkül etmediği bölgelerde, namaz, oruç gibi vakte bağlı ibadetler,
vakitlerin normal teşekkül ettiği en yakın bölgenin vakitlerine göre takdir
edilmek suretiyle eda edilir.
İşyerinde Namaz
Müslüman bir işçinin, çalıştığı yerde
namaz kılması için iş disiplini ve düzeni açısından işverenin veya amirlerin
iznini alması uygun olur. Yine aynı şekilde işverenin veya işyerinde sorumluluk
alan kimsenin, namaz kılmak isteyen işçilerine, günlük dini görevi olan
namazlarını kılabilme imkanını sağlaması gerekir. İşçinin mesaisini su-i istimal
etmemesi kaydıyla işveren, bilhassa farz ve vacip namazların kılınmasından
işçisini men edemez. İşçinin de, namazı bahane ederek, görevini suiistimal
etmemesi gerekir.
Cuma Namazı Kaç Rekattır?
Cuma namazının farzı iki rekattır. Dördü
önce ve dördü de sonra olmak üzere toplam sekiz rekat sünneti vardır. Dileyenler
zuhr-i ahir ve vaktin sünneti diye bilinen namazları da kılabilirler. Bu
namazları kılmak isteyenleri engellemek de doğru değildir.
Cuma Saatinde Alışveriş Yapılabilir mi?
Cuma namazı için ezan okunduktan sonra,
namaz bitinceye kadar alışveriş ve benzeri işlerle uğraşmak, Cuma namazı
kılması farz olan kimseler için caiz değildir. Nitekim Yüce Allâh Cuma
suresinin 9. ayetinde, "Ey İnananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman
Allâh'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz bu sizin için daha iyidir."
buyurmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizim için önemlidir.