Suâl: Medeniyetin beşiğinin Avrupa
olduğu doğru mudur?
Cevap: Avrupa'nın ilimde, teknikte ve
sanâyi'de ilerlemeye başlaması, son üçyüz seneden beri olmuştur. 1494 senesine
kadar, Avrupalılar vahşet, cehâlet, pislik içerisinde yaşıyorlardı. Bu sırada
İslâm memleketleri, hıristiyan Avrupa'nın tam tersi bir idâre altında idi.
Arabistan, Irak, İran, Mısır, Türkistan, Emevî ve Abbâsî halîfelerinin
idâresiyle her cihetten, maddî ve ma'nevî terakkîler yapmış idi. O zaman
müslümanlar, rûhen ferâh, maddeten de refâh içerisinde idiler.
Müslümanlar, İspanya'yı, Endülüs Emevî
sultanlarının emri altında, en güzel şekilde imâr etmiş, medeniyetin en yüksek
zirvesine ulaşmışlardı. İlim, sanat, ticâret ve ziraata ve güzel ahlâka çok önem
verilmişti.
İspanya önceleri, Gotlar elinde vahşî bir yer
iken, müslümanların idâresine kavuştuktan sonra, sanki Cennet bahçeleri gibi
olmuştu. Avrupalı ilim adamları ve sanâyiciler, ilelebet müslümanlara teşekkür
etseler, yine İslâmiyetin hakkını ödeyemezler. Çünkü, Avrupa'ya ilim kıvılcımı,
ilk defa Endülüs müslümanlarından sıçramıştır. Ortaçağda, Endülüs'te ortaya
çıkan parlak medeniyet, Endülüs'ün dışına taşarak, Avrupa'ya yayıldı.
Endülüsteki medeniyeti gören kabiliyetli ba'zı Avrupalılar ortaya çıktı. İslâm
âlimlerinin kitaplarını, Avrupa lisânlarına tercüme ettiler. Bunların, tercüme
ve te'lîf ederek, neşrettikleri kitaplar sayesinde, Avrupa halkı cehâlet
uykusundan uyanmaya başladı.
Birçok âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde ilim,
san'at ve ticâret emredilmektedir. Ayrıca, ana-babaya, akrabâya, yetimlere,
âcizlere, kimsesizlere, komşulara, yolculara ve kölelere iyilik ve ihsânda
bulunmayı, onların haklarını gözetmeyi de emretmektedir. Bugünkü Avrupalıların
dedeleri, medeniyet vasıtası olan bu şeylerden habersiz iken, islâm
memleketlerinin her tarafında muntazam mektepler, medreseler, fakir ve yoksullar
için bakım evleri, aşhâneler, hanlar, hamamlar ve daha nice hayır ve iyilik
müesseseleri kurulmuştu. Müslümanlar, ayrıca bu hayır müesseselerinin devamı ve
giderlerinin karşılanması için, husûsî yardım teşkilâtı olan vakıflar
kurmuşlardı. Görüldüğü gibi medeniyetin beşiği hıristiyan ülkeleri değil,
müslüman memleketleridir.
*Medîne'de Kırk Namaz
Suâl: Hac veya Umre yapanın, Medîne'de
sekiz gün kalıp kırk vakit namaz kılması şart mıdır?
Cevap: Hac veya Umre için, Medîne-i
münevvere'de sekiz gün kalıp kırk rek'at namaz kılmak şart değildir. Yâni kırk
rek'at namaz kılmak, hac ve umrenin şartlarından veya sünnetlerinden değildir.
Peygamber efendimiz için de Medîne-i
münevvere'de sekiz gün kalmak gerekmez. Resûlullahı ziyâret için, Ravza-i
mutahharaya gidip selâm vermek kâfidir. Resulullah efendimizin mübârek kabri
şerifini ziyâret etmek çok sevâbdır. Hadîs-i şerîfte, (Kabrimi ziyâret edene,
şefâ'atim vâcib oldu.) buyuruluyor. (İbni Huzeyme)
Medîne-i münevvere'ye ne maksatla gidilirse
gidilsin, Mescid-i nebevî'de namaz kılmanın fazîleti çoktur. Hadîs-i şerîflerde
buyuruldu ki :
(Mescid-ül-harâm hariç, şu mescidimde kılınan
bir namaz, başka bir mescidde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.)
[Buhârî]
(Şu mescidimde, ara vermeden kırk vakit namaz
kılan için Cehennemden kurtuluş berâtı yazılır.) [Tirmizî]
Görüldüğü gibi, kırk rek'at namazın fazîleti,
Resûlullahı ziyâret ile değil, Mescid-i nebevî'nin fazîletiyle
ilgilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizim için önemlidir.