Hidâyete iki şekilde kavuşulur. |
İnsanları hidâyete, doğru yola kavuşturan, yalnız Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, dilediğini ihsân ederek, hidâyete kavuşturmakta, dilediğini dalâlette bırakmaktadır. Dalâletten kurtulmak, ebedi saâdete kavuşmak isteyenlerin duâlarını, adâleti ile kabûl etmekte ve onları doğru yola kuvuşturmaktadır.
İslâmiyeti işitmeyen çok kimse, akılları ile, bozulmuş, uydurulmuş dinlere ve din adamlarına aldanmamışlar. Astronomide, fen bilgilerinde ve bilhâssa tıp ilminde gördükleri düzenli hâdiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek, yaratılışın sırlarını, bu hesaplı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar akılları sâyesinde, İslâmiyyetin bildirdiği güzel ahlâkın birçoğunu bulup, Müslümân gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır. Allahü teâlâ da, vâdettiği üzere, bunları, îmân etmeye sebeb olan rehberlere, kitâplara kavuşturmaktadır.
ADÂLET VE İHSÂN
Allahü teâlâ, kullarına hidâyeti, iki şekilde vermektedir. Bunlardan birincisi, adâleti ile, diğeri ise ihsânı iledir. Herhangi bir kimse, ellerini açıp;
“Yâ Rabbî, bana hidâyet ver” diye yalvarsa veya;
“Yâ Rabbî, ben dinimi doğru olarak öğrenmek istiyorum, beni bozulmaktan koru” diye duâ etse, Allahü teâlâ, böyle duâ eden kulunu kesinlikle kurtarır, kulunun istediğini verir.
Allahü teâlâ, hidâyete kavuşmak veya dinini doğru olarak öğrenmek isteyen ve duâ eden kulunu, kurtarmak için onun karşısına sevdiği bir kulunu çıkarır, böylece onu kurtarır. Bir kişinin kurtulması için, onun mutlaka bir rehbere ihtiyâcı vardır. Başka türlü kurtulmak olmaz. Kurtuldum demekle de, insan kurtulamaz. Adâlet ile kurtulmak bu şekilde olur.
Bâzı kimseler de vardır ki, bu kimselerin hâtırına böyle duâ etmek bile gelmez. Fakat Allahü teâlâ, bu kulunu seçiyor ve hidâyet veriyor. Allahü teâlâ, bu kulunu, ya cömertliğinden veya güzel bir huyundan dolayı seçer, ya da bir mü’minin duâsını almıştır da onun için seçilmiştir. Mutlaka bir sebebi vardır ki Allahü teâlâ o kulunu seçmiştir. Allahü teâlânın seçtiğini, insanların ayrıca seçmesine lüzum yoktur.
Vaktiyle Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri bir deniz kenarına gitmiş. Bir Mecûsi de, yanına bol miktarda yem almış ve bu yemleri denizdeki balıklara atıyormuş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona;
-Ne yapıyorsun, demiş.
İslâmiyeti işitmeyen çok kimse, akılları ile, bozulmuş, uydurulmuş dinlere ve din adamlarına aldanmamışlar. Astronomide, fen bilgilerinde ve bilhâssa tıp ilminde gördükleri düzenli hâdiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek, yaratılışın sırlarını, bu hesaplı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar akılları sâyesinde, İslâmiyyetin bildirdiği güzel ahlâkın birçoğunu bulup, Müslümân gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır. Allahü teâlâ da, vâdettiği üzere, bunları, îmân etmeye sebeb olan rehberlere, kitâplara kavuşturmaktadır.
ADÂLET VE İHSÂN
Allahü teâlâ, kullarına hidâyeti, iki şekilde vermektedir. Bunlardan birincisi, adâleti ile, diğeri ise ihsânı iledir. Herhangi bir kimse, ellerini açıp;
“Yâ Rabbî, bana hidâyet ver” diye yalvarsa veya;
“Yâ Rabbî, ben dinimi doğru olarak öğrenmek istiyorum, beni bozulmaktan koru” diye duâ etse, Allahü teâlâ, böyle duâ eden kulunu kesinlikle kurtarır, kulunun istediğini verir.
Allahü teâlâ, hidâyete kavuşmak veya dinini doğru olarak öğrenmek isteyen ve duâ eden kulunu, kurtarmak için onun karşısına sevdiği bir kulunu çıkarır, böylece onu kurtarır. Bir kişinin kurtulması için, onun mutlaka bir rehbere ihtiyâcı vardır. Başka türlü kurtulmak olmaz. Kurtuldum demekle de, insan kurtulamaz. Adâlet ile kurtulmak bu şekilde olur.
Bâzı kimseler de vardır ki, bu kimselerin hâtırına böyle duâ etmek bile gelmez. Fakat Allahü teâlâ, bu kulunu seçiyor ve hidâyet veriyor. Allahü teâlâ, bu kulunu, ya cömertliğinden veya güzel bir huyundan dolayı seçer, ya da bir mü’minin duâsını almıştır da onun için seçilmiştir. Mutlaka bir sebebi vardır ki Allahü teâlâ o kulunu seçmiştir. Allahü teâlânın seçtiğini, insanların ayrıca seçmesine lüzum yoktur.
Vaktiyle Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri bir deniz kenarına gitmiş. Bir Mecûsi de, yanına bol miktarda yem almış ve bu yemleri denizdeki balıklara atıyormuş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona;
-Ne yapıyorsun, demiş.
Mecûsi;
-Gördüğün gibi balıklara yem atıyorum, sevap kazanacağım demiş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri;
-Senin sevap kazanman için, önce îmân etmen lâzım. Sen Müslüman değilsin, hangi sevaptan bahsediyorsun demiş. Mecûsi bakmış bakmış;
-Peki benim bu balıklara yem verdiğimi o bahsettiğin Allah görüyor mu demiş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri;
-Vallahi de billahi de görüyor. Onun bilmediği, görmediği bir şey yoktur ki, demiş. Mecûsi;
-İyi öyle ise, bu da bana yeter, demiş...
Aradan üç beş sene geçmiş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri hacca gitmiş. Hacda Kâbe’yi tavâf ederken bir de bakmış ki, balıklara yem atan Mecûsi de tavâf ediyor. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri;
-Burada senin ne işin var, demiş. Mecûsi de;
-O beni gördü demiş.
-Nasıl gördü deyince.
-Gördüğün gibi balıklara yem atıyorum, sevap kazanacağım demiş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri;
-Senin sevap kazanman için, önce îmân etmen lâzım. Sen Müslüman değilsin, hangi sevaptan bahsediyorsun demiş. Mecûsi bakmış bakmış;
-Peki benim bu balıklara yem verdiğimi o bahsettiğin Allah görüyor mu demiş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri;
-Vallahi de billahi de görüyor. Onun bilmediği, görmediği bir şey yoktur ki, demiş. Mecûsi;
-İyi öyle ise, bu da bana yeter, demiş...
Aradan üç beş sene geçmiş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri hacca gitmiş. Hacda Kâbe’yi tavâf ederken bir de bakmış ki, balıklara yem atan Mecûsi de tavâf ediyor. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri;
-Burada senin ne işin var, demiş. Mecûsi de;
-O beni gördü demiş.
-Nasıl gördü deyince.
Mecûsi;
-Sen gittikten sonra içimde bir nûr parladı. Baktım balıklarn hepsi Kelime-i şehâdet getiriyor. Sonra ağaçlara baktım, onlar da Kelime-i şehâdet getiriyor. Bunun üzerine ben de Kelime-i şehâdet getirmeye başladım. Senin Rabbin beni gördü. O gördüğü için de ben buraya geldim. Sana bir nasihat vereyim mi?:
“İyilik yap, denize at, balık görmezse, Halık, Yaratan görüyor” demiş.
Netice olarak, insana doğru yolu gösteren, doğru yola kavuşturan Allahü teâlâdır. Kullarının doğru yola kavuşmaları için sebepler yaratmıştır. Peygamberleri bunun için göndermiş ve Peygamberlerin vârisi olan âlimleri, hidâyet için sebep kılmıştır. İnsanı dalâletden, kötü yoldan, ilim ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan doğru yola kavuşulamaz. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerini ve bunların yazdığı doğru din kitâplarını arayıp, bulmak, okumak ve bunlara uygun inanıp, yaşamak lâzımdır...
-Sen gittikten sonra içimde bir nûr parladı. Baktım balıklarn hepsi Kelime-i şehâdet getiriyor. Sonra ağaçlara baktım, onlar da Kelime-i şehâdet getiriyor. Bunun üzerine ben de Kelime-i şehâdet getirmeye başladım. Senin Rabbin beni gördü. O gördüğü için de ben buraya geldim. Sana bir nasihat vereyim mi?:
“İyilik yap, denize at, balık görmezse, Halık, Yaratan görüyor” demiş.
Netice olarak, insana doğru yolu gösteren, doğru yola kavuşturan Allahü teâlâdır. Kullarının doğru yola kavuşmaları için sebepler yaratmıştır. Peygamberleri bunun için göndermiş ve Peygamberlerin vârisi olan âlimleri, hidâyet için sebep kılmıştır. İnsanı dalâletden, kötü yoldan, ilim ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan doğru yola kavuşulamaz. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerini ve bunların yazdığı doğru din kitâplarını arayıp, bulmak, okumak ve bunlara uygun inanıp, yaşamak lâzımdır...
Kaynak:Huzura Doğru.
Yazan:Osman Ünlü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız bizim için önemlidir.